15 Mayıs 2012 Salı

KAZLARLA KAHFALTI

KAZLARLA  KAHFALTI

Yine bu yıl bir hafta sonu kaçamağı ile Saroz’da mevsimin ilk açılışını yaptık. Mayıs ayının mis kokan havası, yeşili, mavisi ve ilk gülleri ile tam bir mest olma halindeydik. Bize hoş geldin diyen öncü gülleri bir okşadıktan sonra üzerlerindeki onlarca henüz açılmamış goncaları görünce; bir sonraki hafta onları göremeyeceğimize hayıflandık. Kayısı güller harika görünüyorlardı, benim sevgili gülüm krem rengi gül ise henüz goncalar halinde idi.                                                                                                                                                Gelibolu’da Çanakkale Boğazı’na karşı  Antik Yunan zamanının adıyla Hellespontos’un kıpır kıpır parlak sularına karşı asırlık bir çınarın altında çaylarımızı içerken ne kadar normal bir hayatın içinde olduğumu hissettim.  Etrafta birkaç aile, tertemiz bir hava. “-Şu anda boğazda çay içiyoruz” dedim tıpkı 1960’lı yıllarda İstanbul’da Aşiyan’daki gibi. Şimdi bir hayal oldu...                                                                                    Gelibolu Limanı’nda gayet sakin, normal ve keyifli bir şekilde balıklarımızı yedikten sonra kırları, gelincikleri yani bilimum boş alanları seyrederekten ve araba kullanmanın zevkine vararaktan evimize Saroz’a döndük. Ayağımızı henüz yere değdirmeden Badi ve Boni’nin hoş geldin saldırılarına maruz kalarak bahçeye girerken Ertan onların ikramlarını bir an önce çıkarmak için çırpınıyordu.

Döndükten sonra hep hayalimde kalan ‘deniz kenarı yürüyüşlerimizin’ tadına doyulmuyor. Kendi halinde sadece doğal güzelliği olan bir sahilde sol tarafta birkaç balıkçı barakası, önlerinde küçük tahta iskeleleri, iki-üç kayık, ağlarını düzelten bir balıkçı; karşımda  körfezin tam ortasında nereye gidersen git hep tam karşındaymış gibi görünen Kaşık Adası ve onun yanında küçük Tavşan Adası ve arka fonda Saroz’un karşı sahili...Mavilik, yeşillik, boşluk... Arkamızda  ve her iki yan taraflarımızda ayçiçeği tarlaları. Daha doğrusu bir yıl ayçiçeklerini, ertesi yıl buğday tarlalarını görüyoruz. Cahit  Külebi’nin  ‘Bebek’ şiirinde dediği gibi “-Benim doğduğum köylerde buğday tarlaları yoktu/ -Sen de anlat doğduğun yerleri/-Anlat biraz..”  Ve sonra bahçemizin arka tarafında ufka doğru bakarken benim göz hizamda her zaman olması gereken  Alıç Ağacı. Sevgili tek ağacım. Uzaktaki tek ağaç, Pastoral Senfoni’nin olmazsa olmazı hatta kadansıdır. Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!...

Dönüşte Keşan Dağları’nda daha doğrusu Korudağ’daki “Adı Bahçe”de kazlarla birlikte kahfaltımız tam bir bonus oldu. Hava çok güzel, sabah güneşi ile keyiflenmiş bir halde lokmalaramızı kazlarla paylaşarak epey uzun bir mola verdik. Önümüzde çam ormanı, arkamızda yemyeşil bir vadi ve birkaç at... Hemen  yanımızda genç bir dut ağacı ve sağda solda çiçekler, güller.

Tekirdağ’a doğru gelirken son kahve molamızı da eski dost Markel’le yaptık. Markel’in gelip yüzünü sürüp kuyruğunu neşeli bir şekilde sallaması yorgunluğumuzu alıyor. Kahvelerimizi içip Markel’ciğimizle de vedalaştıktan sonra maalesef kaotik ve normal olmayan kadim İstanbul’umuza geri döndük.

Köpekler, kazlar, gerçek yaşamdan dakikalar... Bir sonraki buluşmaya kadar!

 

Füsun Kankat

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7139 (20120515) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

7 Mayıs 2012 Pazartesi

KLASİK MÜZİKTE İLKBAHAR ESİNTİLERİ

 

KLASİK  MÜZİKTE  İLKBAHAR  ESİNTİLERİ

Schumann dinlediğim bir akşam birden fark ettim ki Schumann’ın ikinci senfonisi  İlkbahar Senfonisi, klasiklerde ilkbahardan esinli eserler var mıdır, daha doğrusu vardır da hangileridir? Sorusuna  cevap oluşturmuştu. İlkbahar Senfonisi; Baharın Uyanışı ve Baharın Veda Etmesi  olarak iki bölümden oluşuyor. Klasik yapıdaki bu eserde baştan sona trompet duyulmaktadır. Schumann, bunalımlı döneminde hep kulağında Do majör tonunda trompet sesinden yakınırmış.Schumann’ın 1841 tarihinde bestelediği bu eserinden daha önceki tarihlere inersek; Beethoven’ın Pastoral Senfonisi (6.senfonisi) tabiatı anlattığı için bahar konusuna alınabilir mi bilmiyorum ama op.24  İlkbahar başlıklı Keman Sonatı nasıl unutulabilir? Müthiş güzel bir keman sonatı...Tabiat kır filan denilince G. Mahler’in birinci Titan başlıklı senfonisi de içinde doğadan sesleri barındıdığı için aklıma geliverdi burada. Ünlü Çek besteci  Smethana’nın doğduğu toprakları Moldavya’yı anlatan “The Moldau ” bir programlı müzik örneği olarak sonuçta doğayı anlatan bir eser. Ve tabii ki Igor Stravinsky’nin “Bahar Ayini”,Orta Asya steplerindeki eski bahar kutlamalarından esinli ve zamanında epey bir gümbürtü koparmış ve müthiş yadırganmış ve bir o kadar da iz bırakmış önemli bir eser. Bu arada Stravinsky ile bitirmek istiyordum ama Vivaldi’yi nasıl unuttum? Barok Dönem’e ani bir dönüş yapıyor ve “Dört Mevsim”i örnekliyorum; “İlkbahar”bölümü, bundan güzel bahar esintili eser örneği olamaz! Her ne kadar piyanoda da çalınıyorsa da kemanlardan, oda müziği olarak dinlemek harikulade. Çok çalınan bir müzik olduğundan neredeyse güzelliğini yadsıyanlar var, fakat ben bunu snop bir yaklaşım olarak görüyorum. Unuttuğum İlkbahar temalı eser mutlaka vardır. Beni tamamlayan olursa sevinirim.                               

 

 

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7115 (20120506) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

6 Mayıs 2012 Pazar

GÜL MEVSİMİ VE ADONİS

                GÜL  MEVSİMİ  VE  ADONİS

Eski Yunanlılar çiçeklerin çabucak ölmelerini ve gülün ömrünün az oluşunu  kolayca unutulmayacak bir hikayeye bağlarlar ki bu aslında Mezopotamya Mitolojisinde yer alan Suriye ve Fenike’de ve Anadolu’da Tammuz adında “Erkeklik ve Bereket Tanrısı”  olan Adonis’in kısa yaşam öyküsüdür.

Bütün bitkilerin anası olan Aşk ve Güzellik Tanrıçası Aphrodite’in Adonis adında bir oğlu vardır.                 Adonis, güzellikleri çabuk geçen kısa bir mevsim olan ilkbaharı temsil eder. Adonis, kişileştirecek  olursak ilkbahardır. Adonis, saklandığı ağacın kabuklarını yararak çıktığı zaman; güzel günler geri geliyor, tabiat yeşilleniyor, çiçekler açıyor, ilkbahar gülüyordu. Bu uzun süren bir canlık değildir, ne yazık ki. Onun hayatı güllerin, nazik çiçeklerin hayatı gibi birkaç gün içinde akıp giden bir hayattı.                 Çünkü Adonis, kısa  bir süre sonra ölüyordu.                                                                                                                   Böyle bir mevsimde o, bir yaban domuzunu kovalıyordu. Vahşi hayvan, bir aralık geri döndü ve ona saldırarak yaraladı. Onun acı feryadı üzerine Aphrodite koştu, oğluna yardım için aceleyle çıkarken ayağına sandaletlerini geçirmeyi unuttu. Koşarken ayaklarına gül fidanlarının dikenleri battı ve ayakları kanadı. O zamana kadar beyaz güller açan gül fidanları, o günden sonra kırmızı renklere büründüler. Güzel tanrıça, oğlunun yanına gelince onu ölmüş buldu. Aphrodite’nin oğlu için döktüğü gözyaşlarından Anemon (Girit laleleri) çıktılar. Manisa lalesi de diyenler de var.

Adonis’in parlak gençliği ve erken ölümü nedeniyle törenler yapılırdı. Belirli günde onun acıklı ölümünü anmak için kadınlar acı acı bağırarak, hıçkıra hıçkıra ağlarlardı. Kızıllara boyanmış bir yatak üzerine, can vermek üzere olan Adonis’e çok benzeyen bir delikanlyı  yatırırlardı.Etrafına meyveler, meş’aleler, vazolar, sepetler içinde  sabah açıp gün batımında solan çiçekler yerleştirilirdi. Böylece gözyaşı döktükleri Adonis’in hayatının bu çiçeklere benzediği vurgulanırdı.  Adonis’e gönül verenler, bir gün bir gece  muharrem ayinlerinde Şiilerin dövündükleri gibi –göğüslerine başlarına vurarak- yüzlerini  gözlerini kan içinde bırakırlar, feryat ederek inleyerek tören yaparlardı. Ertesi günü şafak sökerken bu güzel vücudu alırlar büyük bir ihtişamla denizin dalgalarına bırakırlardı. O denizin dalgaları arasında kaybolduğu zaman neşeli şarkılara başlarlardı. Çünkü Adonis gelecek, mevsimin yağmurları ile sararan tabiatı güzelleştirecek, sonbaharı getirecekti.

Doğu inancına ve söylencelerine göre Tammuz adındaki bu ilkbaharı temsil eden tanrı, kışı yer altında geçirip baharın baharın gelişiyle bir cümbüş ve şenlik içinde yeryüzüne çıkarak gelişen çiçeklerin sembolü olan Adonis’ en çok tapınan Suriyeli kadınlar, yılda bir kez kutladıkları “Bahar Bayramı” olan Adonis Şenlikleri’nde saksılara ve sepetlere çiçek tohumları ekerlerdi. Sıcak suyla suladıkları bu çiçekler, hızla büyüyüp kısa zaman sonra solarak ölürler. Suriyeli kadınlar, “Adonis Bahçeleri adını verdikleri bu çiçekler karşısında yasa bürünüp “Vah Adonis” anlamında “A ton Adonin” çığlıkları atarak dövünürlermiş. Söylencesi, Sümer ve Hitit kaynaklı olan Adonis; İbranice”Efendi” anlamındaki Tammuz adının Yunanca karşılığıdır. Tammuz-Adonis  Miti ile Hitit Tarım ve Bereket Tanrısı “Tellibinu Miti” arasında var olan ilişki ve benzerlik çok ilgi çekicidir. Anlaşılan o ki  Ege’deki insan da, Mezopotamya’daki insan da  baharın gelişinden haz duyuyor ve coşkuyla birtakım düşündürücü öyküler yaratıyor. Sonra da güneş ışınlarının kavurucu etkisiyle sararıp solan çiçeklerin ve çimenlerin yasını tutuyor. Sararan çimenlerin, solan yaprakların güzelliğini hiçbir şey geri getiremez.Fakat, her şeye rağmen hayat üzülmeye değmez!...

 

Füsun Kankat

 

 

 

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7115 (20120506) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

1 Mayıs 2012 Salı

TÜRK MUSİKİSİNDE BAHAR

              TÜRK MUSİKİSİNDE  BAHAR

Türk Musikisinden zevk almak için çok ünlenmiş namlanmış kişileri değil de normal radyo sanatçılarından en yalın ve en ciddi yorumları dinlemek gerekir. Aybige Demir gibi, Nilgün Abışka                  Bahadır Özüşen gibi... “Baharda bu yıl bir melal var hüzün gibi/ Bülbülde ses gülde renk açmaz olmuş              neden?  ( Cevdet Çağla’nın nihavent şarkısı )

Emin Ongan’ın Nihavent Şarkısı:

Bahar matemidir başımda esen / İçimde hatıran gözlerimde sen/ Sen tatlı şarkısın dudakta her an/                  Bir isimsiz peri cennette kalan/

Sen yeşil bir deniz uzayıp giden / En tatlı emelsin gözümde tüten/ Yeşil bir köşedir içimde yerin/                   Bir derya bir umman yeşil gözlerin.                                                                                                                                 Bu dizeler yitirilmiş yeşil gözlü bir sevgiliye veya bir eşe yazılmış belli ki. Bendeniz bu şarkıyı babama ithaf ediyorum. Hakikaten bir derya, bir ummandı yeşil gözleri...                                                                         Bu şarkıyı  Google’dan Klasik Türk Sanat Müziği ve Türküler’e  girerek, önce “şarkılar”, sonra da “b”ile başlayanlar ve bahar şarkılarını bulup dinlemenizi hararetle tavsiye ediyorum. Bunlar bizim en  duru şarkılarımız. Dinlerkenki duygularınızı merak ediyorum doğrusu.                                                                                                                                    Bahar şarkıları derken aklıma hıdırellez geliyor. Altı Mayıs, Türk inançlarına göre; ölümsüz olan Hızır ve İlyas Peygamberler 6 Mayıs günü buluşup görüşmüşler; Hızır, baharın geldiğini haber vermiş. Her yıl belli günde bu buluşma ve baharın başlaması kutlanır. Hızır, ölümsüz insan...Kur’an ve Tevrat’ta adı geçer. Her iki kutsal kitapta da anlatıldığı gibi birdenbire meydana çıkıp birdenbire kaybolması ile ünlüdür. Halk inançlarında peygamber sayılır. “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” denildiği  gibi başı sıkılanların yardımına koştuğuna inanılır. Tevrat’ta Yeşua’yla İlya (İlyas), Kur’an’da Musa ile Hızır’a maledilerek anlatılır. Bu öykü Sümer Mitolojisinde Gılgamış ve Yunan Mitolojisinde Glaukos efsanelerine kadar gider...İslam inançlarında Hızır ermiştir, Kudüs’te oturur. Müslümanları korumakla görevlendirilmiştir. Ama istediği anda istediği yerde görünebilir. Kimi anlatımlarda İlyas’la kardeştir; biri karada öbürü denizde Müslümanların koruyucusudur. Acaba kardeş olmayan insanoğlu var mıdır?

Bahar çok güzel ama ısı değişikliklerine de dikkat etmek gerekiyor. Adonis’in kır çiçekleri daima göz hizanızda olsun...

Füsun Kankat

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7100 (20120501) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

BAHAR ŞARKILARI

                        BAHAR  ŞARKILARI

Papatyalar, gelincikler, mor salkımlar, erguvanlar, zümrüt yeşili fon üzerinde bazen alabildiğine sarı, bazen de mor halı serilmiş gibi kır çiçeği kümeleri. Alabildiğine mor, alabildiğine sarı, alabildiğine coşku... Havada taze çimen kokusu, denizde başka türlü bir ışıltı. Bu tablonun adı “bahar”. Kimin eseri derseniz .... Açın camlarınızı, dolsun içeri taze çimen kokusu, baharın esrik coşkusu!

Açın camları, oturun bahçenizdeki söğüdün altına elinizde bir fincan sütlü kahve, kulaklarınızda evde çalınmakta olan piyanonun bir süs havuzunun narin fıskiyesinden şırıldayan sularını çağrıştıran nağmeleri. Yanınızda iki candan dost baharın güzelliklerini paylaşın.Nedense bu günlerde aklıma düşen şarkılar: “—Baharın gülleri açtı, yine mahsundur bu gönlüm”                                                                    “Bahar geldi gül açıldı, ruhuma neşe  saçıldı”                                                                                                                                “Bahar meltemidir başımda esen”,  “Bahar gelir bülbül öter”, “Baharı beklerken ömrüm kış oldu”,           “Bahar vakti gelecektin”, “Baharla hazan birleşemez, ortada yaz var”, “ Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler”.   Hele bir şarkı var ki sormayın Emin Ongan’ın segah şarkısı, sözler Hilmi Soykut:

“Baharı okşuyor ellerim                                                                                                                                               Meltemlerde burcu burcu sevgi                                                                                                                                  Sularda hülyalar boncuk boncuk                                                                                                                                      Mercan gibi                                                

Yıldızlar suya düşerken pul pul                                                                                                                                               Akşamı yudum yudum içiyorum. Şu var ki:                                                                                                                         Gönlümde sensizliğe benzer bir hal                                                                                                                                    Hicran gibi                                                                                                                     

 Çılgınca sevmek istiyorum                                                                                                                                             Benim olsun diyorum

Yıldızlar suya düşerken pul pul                                                                                                                                                               Akşamı yudum yudum içiyorum. Şu var ki:                                                                                                                   Gönlümde sensizliğe benzer bir hal                                                                                                                                   Hicran gibi “        

Gustav Mahler’in, Franz Schubert’in, Schumann’ın liedlerine benzemez bizim şarkılarımız; onlar bizim ana dilimiz, duygularımız, yaşadıklarımız, onlar biziz...

Çocukluğumun Erenköy’ünde erguvanlar ve manolyalar arasında piyano ve udun ahenkli birlikteliğinden etrafa yayılan Neveser Kökteş’in nihavent şarkıları ve dilimde buzlu limonatanın ferah tadı, bahçede ağırlanan konuklar, hamakta bebeğiyle uyuya kalan küçük kız... Sorumlulukları olmayan sevilen, korunup kollanan bir küçük kızın nostaljisi midir bu? Yoksa gerçekten hayat eski baharlarda daha mı keyifliydi? Kuşkusuz İstanbul’un baharları eşsiz güzellikteydi ki bavulumuzu alıp papatya-gelincik görmek için kovulmuş gibi yedi saatlik, ondört saatlik Ege şehirlerine gidilmezdi. Şimdilik buna da şükür ki dört beş saatlik yolculuktan sonra papatya-gelincik ve temiz deniz görebiliyoruz.Uzağa gitmek istemeyenler için: “Bahar geldi gül açıldı, Ruhuma neşe saçıldı, Mavi gözlü sarışın kız, Gel gidelim adaya biz”. Baharınız kutlu, gönülleriniz şen olsun !                                                                                      Füsun Kankat  

 

 

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7099 (20120430) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr