15 Temmuz 2012 Pazar

ESKİ YERLER YENİ GÖRÜNTÜLER

                               ESKİ  YERLER  YENİ GÖRÜNTÜLER

Fransız Kilisesi’nin küçük kubbelerinin üzerinden dairesel hareketlerle pürtelaş uçarak önümüzdeki parka gelen ve yeni bir günün doğuşunu akrobatik hareketlerle kutlayan güvercinleri izliyorum.       Güvercinleri ve gürültücü martıları. Gün doğmadan, caddede piyasa ederek, mağazaların vitrinlerine bakan azametli martılar, insanların güne başlamasıyla sahneden nazikçe çekiliyorlar. Sabahın ilk ışıklarında burnumda pastaneden gelen mahlepli çatalçörek kokuları ile önümdeki park-meydana bakarken hayatın akışkan süreci içinde aynı kalan sokak ve binaların uzamında değişen pek çok şeyi düşündüm. Milet’li  Herakleitos’un ruhunu şad ettim. Bir nehirde iki defa yıkanılamayacağını söylerken tam da bunu kast etmiş olmalıydı. Önümdeki meydanda bugüne kadar neler olmadı; baktığım meydan kadar bakan gözlerim de çok farklı bir manada, farklı bir ruhta.                                             Kırk iki yıl önce önünde beyaz bir  Mercedes’ten gelinlikle indiğim kaldırım yok,  bir zamanlar orta meydanı dolduran o eski köşkler de yok zaten. 

Eyfel  Pastanesi’nden burnuma çarpan kızarmış mahlepli hamur kokuları ve sanki cama çarpacakmış gibi uçan onlarca kuşları seyrederken hayatın kendi akışında nasıl bir değişim ve tazelenme yaşandığını düşündüm. Maddeye ilişkin ne varsa durmasına karşın eskiden tanıdığım bir çok insan şu anda yok.  Sabaha kadar gitar çalıp şarkı söyleyen gençler var şimdi parkta.                                                                 Bazı yapılarda bir önceki kuşağın çocukları, torunları veya genç kiracıları, yaşıyorlar. Şimdi görebildiğim;  zaman içinde buraya yerleşen coşkulu gençler, değişik bir devinim içinde yabancı öğretmenler ve köpek gezdiren cadde sakinleri...                                                                                                            Akşam gün batımında kızıl fonda kiliselerin kubbelerini , şafak zamanında da kuşlar ve güzel kokularla beraber caddenin uyanışını seyrediyorum.Sabahı izleyen ben acaba aynı ben miyim?  Karakterimin dışında bilgeliğim, dayanıklılığım, huysuzluğum, huzuru didişken bir hayata yeğlemem vb. benim de ruhumdan pek çok sular aktığını düşünüyorum. Park-meydanın ruhu nasıl değiştiyse, Saroz Körfezi’nin suları nasıl sürekli kendini yeniliyorsa, insan da ruhunda aynı mana ile yaşayıp gitmiyor.Kimi zaman yeni bilgiler, kimi zaman yeni deneyimler, yeni acılar veya sevinçler insan ruhunu rokoko gibi işliyor, zenginleştiriyor, değişime uğratıyor. Semtlerin de ruhu var; tıpkı “dünya ruhu” (anima mundi) gibi...             O semti yaşatan, yürüten işleten bir ruh var. Kiliseleriyle, birbirine benzemeyen yapıları, antikacısı, eczanesi, camileri, daha eskisi, biraz daha yenisi . Yaşlanan kasap, ölen filanca amcanın oğlu halıcı,    filanca eczacının büyümüş yetişkin kızı, o semtin ruhudur. Birilerini göz ucuyla görürsün ve tanırsın görüşmesen de...Fabrikasyon seri imalat yapılardan oluşan yeni semtlerde kilise yoktur, antikacı, yorgancı yoktur, eski kuşaktan bir eczane, tarihi bir kolej, eski bir kitapçı, tarihi markalaşmış bir pastane, eskiden beri gittiğiniz bir dişçi yoktur. Ruhu olmayan bir mekan, insan ruhunda boşluk yaratır. Dünya ruhundan semt ruhuna, semt ruhundan insan ruhuna akan bir yaşam suyu var. İnsana yaşadığını hissettiren de bu akışkanlık galiba... Kuşlar biraz dinginleşti, şimdi çay vaktidir. Yeni bir gün, yeni oluşumlara gebedir . Genesis; sürekli oluşan ve yok olan nesneler dünyası.                                                  Tüm iyimserliğim ve umutlarımla günü karşılıyorum. Hoş geldin sabah, hoş geldin.

 

Füsun  Kankat

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7301 (20120715) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr