12 Mayıs 2014 Pazartesi

Kıta Felsefesi, Ada Felsefesi ve Amerikan Felsefesi Üzerine (Bölüm 4)

PRAGMATİZM

Akademik ve teorik açıklamalardan uzak "İş"i hayatın esası olarak gören bir felsefi görüştür."Amerika'da doğmuş, daha çok orada gelişmiştir. Yeni bir felsefi görüş olup henüz 20.yy'da çıkmıştır.    "Klasik felsefe anlayışı hayattan ve pratikten çok uzak , tamamen teorik ve skolastiktir. Üstelik anlaşılması da çok güçtür. Oysa Pragmatizm, benim isteklerime, gerçek hayatın felsefesi olmak bakımından daha uygundur. Bu bakımdan hakiki felsefe de bu olmalıdır!" anlayışını benimseyen felsefe görüşü Pragmatizm  "hayatın felsefesidir". "Hayat hakikattir; hakikat hayattır" kuralını kabul eder.  Bir başka deyişle Pragmatizm, bir insan felsefesidir. Çünkü her şeyi insana göre değerlendirir.  Onun için bu mesleğe "Humanizm" diyenler de vardır.  Bu mesleğin Amerika'da çıkması tesadüf değildir.  Çünkü orada,  teorik ve akademik tartışmalardan ziyade her şeyde "fayda ve işe yararlık"  parolası hakimdir.

Pragma kelimesi, Yunanca "Pragmatikos"dan gelmektedir. İş, faaliyet, yeterlilik anlamlarına gelir.    "Faydalı, yeterli, verimli, tatmin, pratik, işe yarar" deyimlerinin anlamları bize Pragmatizm'in ruhunu verir.

Pragmatizm'e göre ; "işe yarar bir araç, bir alet olduğu için" her fikir ve her buluş bir değere sahiptir.  Zeka ve fikirler, bizi çevreye uydurmak için birer araçtır. Bir fikrin doğruluğunu ispat, işle orantılıdır. Yani bir fikrin doğru olabilmesi herhangi bir alanda netice vermesiyle orantılıdır. Böylece "doğru olan bir fikir faydalı olandır" düşüncesini kabul eder.

Bu görüşün temsilcileri; kurucusu Amerikalı W. James, J. Dewey, ve İngiltere'de F. C. S. Schiller'dir.          Din açısından Pragmatizm;  felsefi meslekler içinde dini esaslara Empiristlerden çok Rationalistler  kıymet vermişlerdir. Çünkü bir çok rationaliste göre insan aklı Allah'ın bir eseridir. ( Doğuştan akıl) ;  böylece de bu esas Allah fikrinin de doğuştan gelen bir bilgi olduğuna dayanır. Pragmatistlere göre ise:  Dindeki imanın manevi hayatımızı takviye etmesi ve bunun pratikte yer alması, bir Pragmatistin fazlasıyla dikkatini çeker.  Şayet din ferdin hayatında "bir işe yarıyorsa, ona tatminkar bir durum sağlıyorsa" yani onu "hayati sayılan hedeflere ulaştırıyorsa ", o takdirde geçerlidir ve doğrudur.

Pragmatist görüş hakikati; yaşanan bir hayat ve bu hayat içinde bizi başarıya ulaştıran, bizi tatmin eden, faydalı sonuçlar çıkartmamızı  kolaylaştıran "pratik bir sonuç" olarak ele alır.

Sonuç:  Her üç tip felsefi görüşü kısaca özetleyecek olursak:

a)  Rationalist Görüş (Kıta Felsefesi) :                                                                                        

Bilgilerimizin kaynağı akıldır. Akıl da ilahi bir kaynağa sahiptir. Akıl prensiplerimiz doğuştan gelmektedir. Akıl Prensipleri gibi "Allah'a, Sonsuzluğa, Kemale" ait fikirlerimiz doğuşla beraber gelmişlerdir.

b)  Empirist Görüş (Ada Felsefesi)  :

İngiltere'de gelişen bu düşünce sistemine göre bilgilerimiz deneyden gelir. Deneyleri edinmemizde, duyu organlarının da rolü vardır. Duyu organlarının bildirdiklerini akıl almamazlık edemez.  O bakımdan akıl pasiftir.  Zihin prensipleri, eşya nizamında gördüğümüz bağlılıklar vb. hep birer zihin alışkanlığı, birer çağrışımdan ibarettirler.

c)  Pragmatist Görüş (Amerikan Felsefesi) :

Bilgilerimiz yaşanan hayatla ilgilidir. Bilginin konusu olan hakikati de hayati oluş ve hayatta, tatbikatta elverişliliği bakımından ele almalıdır. Günlük hayatla ilgili olmayan bir bilgiye ve onun konusu olan hakikate ne bilgi, ne de hakikat gözü ile bakılmaz.

 

 

Füsun  Kankat

                                             

 

 

 

Kıta Felsefesi, Ada Felsefesi ve Amerikan Felsefesi Üzerine (Bölüm 3)

18.YÜZYIL  AYDINLANMA  FELSEFESİ

 

Aydınlanma, insanın düşünme ve değerlendirmede din ve geleneklere bağlı kalmaktan kurtulup kendi aklı, kendi görgüleri ile hayatını aydınlatmaya girişmesidir. 18.yy felsefesine "Aydınlanma felsefesi", bu felsefenin içinde yer aldığı tarih dönemine "Aydınlanma Çağı" denir.  Burada aydınlanmak isteyen insanın kendisi, aydınlatılması istenen insan hayatının anlam ve düzenidir.  Bu da tipik bir tarihi fenomendir: İnsanlık tarihinde bir zaman gelip de hayatın düzenini ayarlamış olan değerler, formlar canlılıklarını yitirince, yeni bir düzene kılavuzluk edecek ideler aranır. İşte Yeniçağ'ın aydınlanması da bu çeşitten bir arama ve bulmadır.

Aydınlanma; sadece 18.yy'ı değil, Ortaçağ'ın kapanmasından bu yana bütün bir dönemi içine alır. Avrupa'da insanın hazır bulduğu gelenek şemalarından kopup hayatın düzenini  kendi aklı ile bulmaya girişmesi, Rönesans'la başlar. 18.yy bu gelişmede en yüksek noktadır; bu sürecin en arınmış, en klasik formuna ulaşmasıdır. Özellikle 18.yy'a "Aydınlanma Çağı" denmesi bundandır.

Geniş anlamıyla  Aydınlanma, Ortaçağ'ın kapanmasıyla, Ortaçağ'ın hayat anlayışına karşı yeni bir dünya görüşü olarak ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeyi açan Rönesans,  transcendent olan yani kökü ve ereği bir üst dünyada bulunan bir hayat düzeninden , immanent (kökü ve ereği bu dünyada bulunan) bir hayat düzenine geçişin başlangıcıdır.  Bu geçişte Rönesans düşüncesi kendini bütün tarihi otoritelerden bağımsız kalmaya , dünya ve hayat üzerindeki görüşlerine sadece deneyin ve aklın sağladığı doğrularla şekil vermeye çalışmış, Ortaçağ'ın statik gelenekler şemasını kırıp düşünme ve değerlemede özgürlüğe ulaşmayı bu yolla denemiştir. Ancak, Rönesans bu planını tam olarak gerçekleştirememiştir.  Çünkü Rönesans, bir geçit çağıdır. Geçit üzerinde bulunan, geride bırakılan ile  kendisine varılmak isteneni ister istemez bir arada bulundurur. Onun için yeni bir dünya görüşünü aramada ilk denemeleri yapan Rönesans düşüncesinin formülleri tabii olarak henüz bulanıktır, sallantılıdır; bu düşüncenin henüz bütünlüğü yoktur, parçalıdır. Rönesans "yeni"yi  arama yolunda bir kaynaşma,  çoşkun bir araştırma çağıdır.

17.yy'da ise Rönesans'dan kalan ilke ve buluşları derleyip birleştiren birliği olan bir dünya görüşü meydana getirmeyi  deneyen bir yüzyıldır; esas karakteri de 1- Fiziko matematiği bilim örneği olarak alması ve  2- Rationalizm'idir.

Rationalist görüşün zıttı olan Ampirizm'i yani deneyci felsefesini tüm ayrılıklarıyla daha iyi belirtebilmek için bu felsefi sistemin geliştiği çağı incelemek gerekir. Bu da bu felsefi görüşü meydana getiren tarihi ve sosyal nedenler üzerinde durmak demektir:

18.YÜZYIL FELSEFESİNİN ESASLI ÖZELLİKLERİ:

1- 18.yy, bir Descartes'da, bir Spinoza'da bulduğumuz bu çeşit metafizik construction'lardan uzaklaşacaktır. Bu yüzyılda, kılı kırk yaran metafizik düşünceyi şüphe ile karşılamayı,  ondan bir bıkma ve ayrılmayı bulacağız. Metafizik spekülasyonlarla şiddetle savaşan 18.yy düşüncesinin bir karakteristiğidir bu. ( Bir sağ duyu felsefesi )                                                                                                         2-  18.Yüzyıl felsefesi bütünüyle akla güveni yitirmez. Tam tersine bu düşünce akla inanıp güvenmede kendinden önceki yıllardan daha ileri gider. Yeni tabiat bilimi, tabiatın yapısını doğru olarak kavramakla insana tabiat üzerinde hakim olmak yollarını açmıştı; bu da insan aklının nesneler üzerinde egemen olduğu bilinç ve gururunu getirip yerleştirmişti.

3-  Aydınlanma Yüzyılının ideali; bilginin ilerlemesine dayanan intellektüel bir kültürdür.  Aklın aydınlattığı doğrular (hakikatler ) ile beslenecek olan bu kültür sonsuz bir ilerlemeye adaydır.                       Akla karşı beslediği bu güven yüzünden  Aydınlanma Düşüncesi geleneklerin köleliğinden kurtulacağına, kaderini kendisi kendi eliyle düzenleyeceğine, insanın özgürlük ve mutluluğunun boyunu arttıracağına inanır. Bu güvenle tarihin oluşturduğu bütün kurumları aklın eleştirmesinden geçirir.                                                                                                                                                                                Toplumu, devleti, dini ve eğitimi aklın ilkelerine göre yeni baştan düzenlemeye girişir. Aklın yoluyla gelişip ilerleyen intellektüel kültür üzerinde insanlığın birleşeceğine inanır.

4-  Düşünürleri önemli düşünüp çalışan veya bilimin exact ifade formunu kullanan birer filozof olmaktan çok büyük yazarlardır. Lock ve Voltaire gibi. Bunlar yazılarında milli dillerinin geniş çevrelere de yayılmasını sağlamışlardır. Artık felsefe (geniş çevrelerde) eğitim ve yetişimde yer alıp dergiler, toplantılardaki tartışmalar, ödüllü yarışmalar, genel kitaplıklar, edebiyatla iş birliği yaparak pek geniş bir aydın çevreye yayılır.

5-  Layik bir dünya görüşünü temellendirip, bu layik görüşü hayatın her alanında gerçekleştirmeye çalışır.

6-  Akla yer veren intellektüel kültür anlayışı aynı zamanda çözülmeye yüz tutar.                                                             

Rationalist anlayışı yıkacak karşıt görüşler ortaya çıkar. Bu yüzyılda mesela Shaftesbury akıl inancı karşısında "güzel karşısındaki coşuyu"     güzellik idealini koyacaktır. Rouseau, tek yanlı akıl karşısında (akla değer vermekle beraber) "canlı duyguyu" savunacaktır. Böylece akıl ve duygu fikirleri karşılaştırılarak rational anlayışı çürütecek, irrational faktörler ortaya çıkacaktır. Bundan da Rationalizm'                       (Akılcılık )  den duygucu "sensüalizm= ilkel empirizm" ve deneyci empirizme geçme durumunu görebiliyoruz. ( D. Hume,  Voltaire )

Artık iç güdülere ve duyguya yer veriliyor. Bununla beraber yönetici ide yine akıldır. 18.yy'da  KANT bunu sarsar: "Aklın gücünün nereye kadar varacağını bu yetinin de bir sınırı olduğunu " gösterir.             7-  18.Yüzyıl AYDINLANMASI, İNGİLTERE'de başlamış, Fransa ve Almanya'ya geçmiştir. Onun için bu yüzyıldaki duygu ve iç güdüye yer veren Empirist ( Duygu ve Deneyci )  anlayıştaki felsefeye ADA FELSEFESİ  denir.

İngiltere'de deneyci ( Locke, Hume, St. Mill, H. Spencer ), Fransa'da o zamanki sosyal-politik duruma uyarak çok radikal bir karakterde ve Rationalist, Almanya'da ise daha çok mistik-rationalisttir.

 

 

 

 

 

 

Kıta Felsefesi, Ada Felsefesi ve Amerikan Felsefesi Üzerine ( Bölüm 2 )

17.YÜZYIL  FELSEFESİ  VE  YENİÇAĞ  RATİONALİSTLERİ

Rönesans'ın elde ettiği kazançları derleyip düzenleyen, bunlara dayanarak birliği olan bir dünya görüşüne varmayı  deneyen bir yüzyıldır. Yeniyi arar, temeli antik çağdır. Bu yüzyılda farklı düşünürler ve bunların farklı sistemleri olmakla beraber; esasta, metotta ve amaçta birleştiklerini görüyoruz.        Aynı farklılık antik çağda da vardır. Miletli, Elealı filozoflar, Sofistler, Sokrates, Platon, Aristoteles, Epikürosçular, Yeni-Platonculuk, Stoacılar...  Bu zengin tablo Ortaçağ'da monoton bir hal alır; ancak Rönesans etkisiyle 17.yüzyıl felsefesinde de aynı renkli tabloyu buluruz. Ortaçağ'ın filozofları hakikate sahip olduklarına ve bu hakikatin de dinin doğmalarında olduğunu kabul ederler. Oysa 17.yüzyıl felsefesi matematik ve fiziği bilgi örneği olarak almışlardır. Rönesans'ın sonlarında hızla gelişen matematik, fizik, tabiatın yapısını matematik kavramlarla kavrayabileceğimizi göstermiştir. Artık rational yapılı olan tabiatı ratio (akıl) kavrayabilecek durumdadır. Tanrı'nın bir yandan evrene, öbür yandan insan ruhuna matematiksel ilkeler yerleştirmiş olduğu kabul edilir. Böylece (akıl- tabiat) uygunluğuna inanılır. Çünkü her ikisi de matematiksel yapıdadır. Yapılacak iş tabiatı incelerken matematiksel bir metot tatbik etmektir.

Sonuç olarak 17.yy felsefesinin ana dayanağı matematik ve fiziktir. Descartes analitik geometrinin , Leibnitz differansiyel ve integral  hesabının kurucularıdır.  Skolastiğin aksine deney ve gözlem metodu tatbik edilir. Nesneler içinde artık gizli bir kuvvet yoktur. Kopernic  ve Galileo  1- gözlerimizle gördüğümüz görünüşü, 2- Kilisenin dünya görüşünü, 3- Ortaçağ'ın resmi felsefesi olan Aristo felsefesini yıkmıştır. Çünkü dünya bir çok gezegenler ve evren içersinde bir nokta gibi kalmıştır. Oysa Ortaçağ'da kainatın merkezi dünya olarak kabul edilmiştir. Newton, çekim kanununu bulmakla "cisimlerin özü gereği düşer" düşüncesini yıkmıştır.

17.yy felsefesinde ön planda gelen metot problemidir. Bu metot da  matematiksel bir karakter taşır.         Bu yüzyıl ile başlamış olan Yeniçağ Rationalistlerinin teker teker düşünüşlerini ve kendilerine özgü Rationalizm özelliklerini burada belirtmeye gerek yok; ancak "17.yüzyılda Descartes, Leibnitz, Spinoza, Malbranche, Grotius, Hobbes ve Pascal , 18.yüzyılda da Kant'ı Yeniçağ'ın Rationalist  filozofları olarak görüyoruz", deyip Empirizm'le Rationalizm'i karşılaştırmada bizi ilgilendirecek olan ve daha bir değişik yönde oluşları bakımından (ileri bir rationalist görüşte, Empirzm'e kaçan düşünüş özellikleri gösteren ) filozofları söz konusu etmemiz gerekiyor:                                                                                           İşte İlkçağ için nasıl Aristoteles'i  duyguya yer veren bir ileri ve aydın Rationalist olarak ele aldıysak bu çağ için de KANT'ı ve hatta PASCAL'ı alabiliyoruz.                                                                         

KANT  (1724 - 1804);  gençlik devresinde ilkten "Doğmatik Rationalistler" in fikirlerini benimsemiş, yani akıl aracılığıyla değişmez ve mutlak bilgilerin elde edilebileceğini zan ve kabul etmişti. Ne var ki olgunluk döneminde Empirist bir düşünür olan David Hume'un etkisinde kalarak biginin meydana gelmesinde duyu unsurunu benimsemiştir. Kant'a göre 1- Akıl dünyası 2- Nesneler dünyası .  Nesneler dünyasında  a- Fenomen  b- Noumen bulunur. Biz fenomeni bilebiliriz, noumeni bilemeyiz.                            Fenomen dünyasına ait bilgiler ona göre şöyle meydana geliyor:  Duyu organlarının işlemesi Anlık (Müdrike)nin  işlemesi ve çalışması ile.                                                                                                                               Duyu organlarımızdan gelen izlenimlerin deneyden gelmeyen tamamen Rational olan mekan (uzay) ve zaman unsurları kabul eder. Böylece Kant, Rationalist bir tutumla duyarlıkta da salt (deneyden gelmeyen) kavramlar kabul etmiştir.                                                                                                                             Duyu organlarından gelen izlenimler anlığın kalıplarında bir biçim (form) olarak yargıları meydana getirirler. Böylece akıl Nesneler dünyasına değil, Nesneler dünyası Aklın kanunlarına uyar. Kant'ın deyimiyle " Salt Anlık, fenomenlere kanunlarını dikte eder".

Rationalist görüş ile Empirist görüşü uzlaştırırken benzer yönlere değindiğimizde Kant'ın D. Hume'un etkisindeki düşüncelerinden kısaca bahsederek Pascal'ın Rationalizmini belirtelim:

PASCAL, İrrationalist bir düşünce tarzı ile salt akılcılığın karşısındadır. "Herşey akla uygun değildir" der.  "Aklın olmadığı her şey  var olmaktan geri kalmaz".  Duygucu bir düşünürdür Pascal .  

İşte Rationalizm hakkında yapılan açıklamadan anlaşılıyor ki bu meslek Sokrates'ten Kant'a kadar  açıklama şekillerini az çok değiştirmiş, kendi görüşü dahilinde kendi eksiklerini görerek onları düzeltmeye çalışmıştır. Yani Rationalizm, ilk meydana geldiği şekillerde olduğu gibi "bilgilerimizin doğuştantan geldiğini" zamanla savunamaz hale gelmiştir. Deneyden gelen bilgiler olabileceğini de anlayan Rationalistler, Sokrates ve Platon anlamındaki açıklamalarından uzaklaşmış, deneye de yer vermek zorunda kalmışlardır.

AMPİRİZM  HAKKINDA :

"Bilgilerimizin kaynağı nedir?" sorusuna "deney"dir diye cevap veren ve Rationalizm kadar uzun bir geçmişe sahip olan bir meslek olarak ortaya çıkan Ampirizm; Rationalistlerin aksine, bilgilerin kaynağı olarak "akıl" değil, "deney"i kabul eder. Onlara göre doğuştan hiç bir bilgiye sahip değiliz. 

Yalnız bilgi ve fikirlerimiz değil, aklımızı kullanmada rol oynayan akıl prensiplerimiz de doğuştan gelme değildir.  Keza koyu rationalist filozofların iddia ettikleri şekilde, Allah'a, sonsuzluğa, kemale, matematik tanımlara, aksiyomlara... ait bilgilerimiz de "doğuştan gelme" değillerdir.  Bunların doğuşla hiç bir ilgisi yoktur. İşte empirist filozoflar, bütün bunların ve zihinde var olan diğer türden bütün bigilerin deney sonucunda elde edildiğine inandılar.  Bu şekil fikir tartışmalarının geçmişi çok uzundur ve içeriği çok zengindir. Ampirizm'in geniş tarihi incelecek olursa zamanla ampirist filozofların da "akla" yer vermek eğilimini gösterdikleri göze çarpar. Nasıl ki rationalistler zamanla deneye yer vermek zorunda kalmışlarsa, Ampiristler de zamanla öyle "akla" yer vermek zorunda kalmışlardır.              

Ampirizmin ilk temsilcileri İlkçağ Yunan'da olup bunlar daha çok duyu organlarımızın bildirdikleri duyumları esas almışlardı. Duyularımızın bildirdiği duyumları "gerçek bilgiler"miş gibi kabul eden ampirizmin bu şekline "Sensüalizm = Duyumculuk" adı verilir. Yani Ampirizm'in ilk şeklidir ve tamamen duyumları kabul eder. (Demokrit,  Epikür gibi)

Sensüalist açıklamalardan uzaklaşan ampirizm, sistematik anlatımını İngiliz filozofu  J. Locke'un felsefesinde bulur. John Locke, David Hume, Stuart Mill,  Herbert Spencer, Fransa'da ise Condillac.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kıta Felsefesi, Ada Felsefesi ve Amerikan Felsefesi Üzerine Bölüm 1

KITA  FELSEFESİ,  ADA  FELSEFESİ  VE  AMERİKAN  FELSEFESİ  ARASINDAKİ  FARKLILIKLAR  VE               BU FARKLILIKLARI  DOĞURAN  SEBEPLER  ÜZERİNE  BİR  ÇALIŞMA

 

BİLGİNİN  KAYNAĞI  PROBLEMİ

İnsanın verdiği değer hükümleri  (güzel -çirkin, iyi-kötü, doğru-yanlış), matematiğin prensipleri (insan aklının ilkeleri) nasıl elde ediliyor? Bunları elde ederken hangi araçlara baş vuruluyor? Bunlar insan aklının eseri mi yoksa deneyler sonucu mu elde edilmiştir?

Bu sorulara felsefe tarihi boyunca çeşitli cevaplar verilmiştir:

1. Bilgilerimiz doğuştandır.                                                                                                                                             2. Aklın eseridir. ( Rasyonalist ve İntellektüalist düşünürler )                                                                                3. Bilgilerimiz duyu organlarımızın ve günlük deneylerimizin eseridir. ( Sensüalistler )                                   4. Bilgilerimiz ne deneyin ne de aklın eseridir. Sezgi gücüyle elde edilir. ( İntüitionistler )                              5. Pragmatistlere göre bir şeyin doğru olması onun doğru veya  yanlış olduğunu araştırmakla mümkündür.  Bir fikrin doğru olduğunu ispat işle orantılıdır. Yani bir fikrin doğru olabilmesi herhangi bir alanda netice vermesine bağlıdır. Böylece "doğru olan bir fikir, faydalı olandır", düşüncesini kabul eden bir görüştür.

Şimdi bizim burada konumuz olan Rationalizm, Empirizm ve Pragmatizm gibi bu üç felsefi görüşün, tarihi ve sosyal nedenlere dayanarak ayrılıklarını belirtmek için öncelikle her birinin ( ayrı ayrı birer felsefi sistem olarak ) , özelliklerini belirtelim:

 RATİONALİZM ( Akılcılık )

Bilgilerimizin ve akıl prensiplerinin doğuştan geldiğini ve akıl eseri olduğunu kabul eden görüştür.        Akıl adını verdiğimiz kendisinde tümel olarak geçen kavramlar, bilgiler ve kuralların bulunduğu kabul edilen yetimizi, gerçeği bilmek ve açıklamak olarak ele alan düşünce sistemine Rationalizm denir.                a)  Metafizikte (varlık felsefesinde) Rationalizm; herşeyin akla uygun olduğunu, varlık sebebi olmayan hiç bir şeyin olmadığını söyleyen görüştür. Kısacası gerçek olan Rationalizm'dir. ( Akla uygundur )

Bir de İrrationalizm vardır ki bu yukardakinin zıttıdır. Bazı filozoflar, "her şey akla uygun değildir" derler. PASCAL'a göre " Aklın olmadığı her şey var olmaktan geri kalmaz". PASCAL, Duygucu bir düşünürdür.

b)  Her şey akıldan gelmez, bir dereceye kadar deneyden gelir. Buna göre bilginin esas kaynağı akıldır.   Duyular bize ancak tam olmayan bilgi verirler. Bu görüşü savunanlar: PLATON, DESCARTES,  LEİBNİTZ, HEGEL.

c) KANT, bilgilerimizin deneyden geldiğini kabul eder. Yalnız başına deney, bilgileri meydana getirmez.   Deney yapmak için deneyden gelmeyen  apriori şartlara ihtiyaç vardır. Bu şartlar aklı meydana getirir.   Mesela evren hakkındaki her şeyin üç boyutlu görünmesi deneyden gelmez,  aklın yapısı gereğidir.          Bu hal deneyden öncedir veya aprioridir. Şu halde bilgi aklın işe karışmasıyla mümkündür.                   KANT'ın eski Rationalistlerden farkı: Eski Rationalistler, doğuştan insanda bilginin bulunduğunu kabul ederler.  Kant'ta ise doğuştan bilgi yoktur. Bilginin şartları vardır.                                                                           PLATON'a göre "Platon'a göre ruh bu evrene gelmeden önce gerçek olan evreni görmüştür.( İdea Evreni- İdealar Alemi )". Ruh, bu gerçek olan evrenin canlanmasından hatırlama ile bu evrendekileri bilir. DESCARTES'a göre "insan ruhunda hakikat tohumları vardır".  KANT'a göre bilgi, deneylerle başlar; fakat deneyden gelmez. Akıl olmasaydı, deney yapılamazdı. Evren hakkındaki bilgiler, bilginin apriori ile meydana gelir. Bizde zaman formu olmasaydı  bir olaydan sonra ötekini veya bir olaydan öncekini düşünemeyecektik. Böylece bilgide duyu dünyasının veya deney dünyasının payı olduğu gibi bu deney dünyasına şekil ve biçim verip bilgi meydana getiren insan aklıdır.                                                           Rationalizm, genel olarak bilginin akıldan geldiğini, bir hareket noktası olarak ele alan bir görüştür. Rationalistler, hakikat (doğru) fikrinden hareket ederler. Hakikatin bir aynı ve değişmez olduğuna inanırlar. Böylece bilgiyi temellendirmek için bilginin deneyden gelmediğini söyleyerek insan bilgisinin tamamen aklın eseri olduğunu kabul ederler. Yukarıda da belirttiğim gibi Kant hariç bütün Rationalist filozoflar bilginin değeri probleminde doğmatiktirler.                                                                                             Rationalistler, bilgi deyince matematiği göz önüne alırlar. Empiristler ise tabiatı ele alırlar. Kesin bilgi Rationalistlere göre akıldan gelen bilgidir. Bu da Matematik, Astronomi, Fizik gibi fiziko matematik ilimlerdir.

Rationalizm'in çeşitli anlamlarını ve bu arada Kant'taki anlayışı (eski  Rationalistlerden farkını) belirttikten sonra biraz da İlkçağ Rationalistlerine değinelim: İlkçağ Rationalistleri ve düşüncelerine gelince...Sokrates (MÖ. 469- 399); "bilgilerimiz doğuştandır" der. İnsan bütün bilgilere doğuştan sahiptir. Bu bilgiler tıpkı üzerinde külleri olan bir ateşe benzer. Küller aralanınca ateşin ortaya çıkması gibi bilgiler ortaya çıkar. Bilgilerin ortaya çıkması da Sokrat'a göre şöyledir:                                                         1. Fikir doğurtma (Maitique), 2.Alay (İroni) şeklindeki yollarla karşısındakinde var olan bilgileri ortaya çıkarır. Fikir doğurtmada, diyalektik bir metotla yani karşılıklı konuşarak soru ve cevap alınması şeklinde bilgi ortaya çıkar. Alay veya İroni ise, karşısında bilirim iddiasında bulunan kişiye " sen biliyorum iddiasındasın oysa ben hiç değilse bilmediğimi biliyorum" der.                                                         Platon'a (MÖ:427- 347) göre bilgi, anımsama (hatırlama= bilgilerin canlanması )dır. Onun kabul ettiği iki alem vardır; 1.İdealar Alemi (Esas Alemdir. İnsan ruhu bu alemden önce orada bulunmuş ve her şeyin aslını esasını orada görmüş ve öğrenmiştir.)                                                                                                     2. Duyular Alemi ( İnsanın yaşadığı bu dünyadır ki her şey , görülen her varlık esas olan idealar aleminden birer gölgedir. Platon bunu mağara istiaresiyle açıklar. )                                                                       Platon'a göre ruhta doğru tasavvurlar önce bilinçsiz olarak bulunurlar. Uygun sorular ve araştırmalarla aydınlık bilgi haline gelirler. Buna göre öğrenmek eskiden bilineni anımsamadan başka bir şey değildir. Netice olarak akıl bize ruh vasıtasıyla doğuştan birtakım bilgiler getirmiştir. Sürekli bir araştırma ve metotla bu bilgiler ortaya çıkartılabilir. (Anımsama) Böylece bilgi meydana gelir.                                                         Aristoteles (MÖ:384-322) : Rationalistler içinde (İlkçağ Rationalistleri arasında) katı bir Rationalist anlayıştan uzaklaşıp ileri bir Rationalizme geçen ilk düşünürdür. Düşünceleri incelendiğinde onda duyguculuğa kaçan tarafları görebiliyoruz.  Aristoteles'e göre insan aklı doğuştan bilgiye sahip değildir, fakat bilgi yeteneğine sahiptir. Duyular ve dış deneyin bilgide payı vardır. Duyu organlarının elde ettikleri bilgiyi işleyen, onlara bir şekil (form) kazandıran insan aklıdır. Duyu  organlarının bildirdiklerini işleyen, onlara şekil veren aklın aktif yönüdür.  Duyu organlarının bildirdikleri ise pasif akıl tarafından alınır ki bu da izlenimlerdir.