5 Ağustos 2012 Pazar

PLATON VE TEKTANRI DÜŞÜNCESİNİN BAŞLANGIÇ ÖYKÜSÜ

            PLATON  VE  TEKTANRI  DÜŞÜNCESİNİN BAŞLANGIÇ  ÖYKÜSÜ               

Bütün bir felsefe tarihinin öyküsü çok ağır ve sağlam adımlarla incelendiğinde, daima varılan sonuç ; PLATON’un felsefenin babası olduğudur. Platon + Aristo = Felsefe. Kendinden önceki eski Yunan düşünürleri yani  önemli İonia’lı düşünürlerin (Pythagoras ve Anaxagoras gibi) kuramlarını ele alıp toparlamış, kendi dehasını da katarak büyük bir felsefi dizge haline getirmiştir. Dialoglar halinde olan 35 eser bırakmıştır. Evrenin en iyiyi temsil eden en yetkin bir akıl (bütün akılların üzerinde) tarafından büyük bir matematiksel  düzen halinde ereksel (teleolojik) bir yaratım olarak oluşturulduğunu ileri sürmüştür. Biricik, tek, en iyi, en yetkin akıl, akılların aklı... Bir prizmadan geçerek yansıyan ışınların vurması gibi diğer varlıklar da onun ışınlarıdır.

İdealar aleminin esas olduğu, duyumlarla elde ettiğimiz bilgilerin ikincil önemde olduğunu savunurken idealar aleminin Tanrısal dünya-Tanrısal hayatı temsil ettiğini, bu dünyadaki bilgilerimizin birer anımsama(anamnesis) olduğunu söyler büyük düşünür Platon. Ruhun ölümsüzlüğünü anlatırken Orphik-Pythagorasçı görüşün etkileri görülmektedir. Ruhun daha önce Tanrısal alemde sahip olduğu doğru idealar, gerçek hayatta duyumlarla edinilen bilgilerle su yüzüne çıkar anımsama halinde bilgiler meydana gelir. Menon dialoğunda Sokrates, hiç matematik bilmeyen bir köleye doğru ve en uygun sorularla bir geometri problemini çözdürerek bunu tanıtlar. Akılda var olan kodlarla bunu başarmıştır köle. En yetkin, en büyük akıl Demiurge, evrenin mimarıdır. Hava-Ateş-Su-Toprak gibi maddelerle ve evren-ruhu ile uzayda bulunan esas maddeleri(hylo) kullanarak bir sistem haline getirmiştir. Genesis-oluşum gerçekleşmiştir(kosmology-evrenbilim). Timaeus, Phaidon, Phaedrus  adlı dialogları ayrıntılı olarak okunduğunda “tektanrılı dinin” temellerini inşa etmiş olduğunu görebiliriz. Bu da hep Hristiyan döneme geçişin öyküsü kapsamında daha doğrusu Hristiyanlık tarihinde ele alınır ve incelenir. Şimdi burada tartışılması gereken esas konu; Platon ve önceli İonia’lı hatta İzmir-Urla’lı Anaxagoras , bu en büyük akıl (Nous) veya Demiurge (Tanrı) fikrini ortaya koyarken eski Yunan’daki politheist din anlayışından, monotheist din anlayışına geçişin temel taşlarıdır; ancak Hz. Musa ve Yahudiliğe ne demeli ?... Platon’dan  800 yıl önce Mısır’da Kenan diyarındaki bu büyük dinden etkileşim olmuş mudur ?

Platon, Güney İtalya ve Sicilya’da Sirakuza’da bulunmuştur. Hatta bazı kaynaklara göre Mısır’a İskenderiye’ye filan gittiği de söylenirse de şüphelidir. M.Ö.4. ve 3.yy.larda özellikle Hellenistik Dönem’de büyük bir “kültürel ve sanatsal anlamda” göç olmuş. Zamanın en ünlü entelektüelleri, filozofları ve bilim adamları orada toplanmış Kalimakhos gibi, Euklit, Hypatia gibi .                                                Mısır ve havalisindeki Yahudilere Hellenistik Kültür’ü götürmek, Hellenizm’le Yahudiliği ve Doğu Akdeniz kültürünü bir potada harmanlamak... Okuduğum yazarlar, örneğin Frank Thilly, bunu bu şekilde yorumluyorlar. Halbuki tam tersinden bakmak istiyorum; eski Yunan politheist dinden vazgeçiş döneminde Hz.Musa’dan mı etkilendi? Yoksa kendi aklıyla kendi  felsefesiyle bu büyük düşünce dizgesini oluşturdu. Yahudilik mi Antik Yunan’ı etkiledi? Hellen dünyası mı Yahudi dünyasını etkiledi? Büyük İskender’in fetihleri ve Hümanizma hareketi ile Yunanlılar Mısır ve Ön Asya ülkelerine gidiyorlar, Hellenistik kültürü taşıyorlar. Nitekim benim bidiğim kadarıyla İskenderiye’li Yahudi filozof Philon (MÖ.30-50) der ki :_Yahudilik, insan aklının toplamıdır. Pisagor ve Platon gibi Yunan düşünürleri ile Musa ve havarilerin öğretileri aynı temel üzerinde bulunmaktadır. Philon, bunu kanıtlamak için Platonculuk ve Stoacılık düşüncelerini okumuş vealegorik yöntemle kutsal yazılar ile bu düşünceler arasında bağlar kurmuştur.                                                                                                                       Son çözümlemede; Platon kendi aklıyla, akıl yürütme ile bu dünyanın bir mimari olduğunu  buluyor,  Musa Peygamber vahiy ile... Platon’da vahiy yok ve kendini peygamber ilan etmemiş...  Bütün eserlerinde, dialoglarında  devletçilik, ahlak, evrenbilim, ruhbilim, metafizik, eğitim konularında fevkalade sistemler ortaya koyuyor. Kendisinden sonra ve hatta Aristo’dan sonra “Patristik Dönem”den geçerek Doğu Roma (Bizans) Dönemi’nde  Hristiyanlık resmen kabuk ediliyor.  Kilise babalarının birtakım önemli konseylerinden sonra özellikle de MS.325’deki Nicea Konseyi (İznik)vs. derken Hristiyanlık dinine geçiliyor ve felsefe böylece dinin hizmetine girmiş oluyor. Hep eski Yunan politheist dinden Hristiyan monotheist din kültürüne nasıl geçildiği felsefe tarihinde hep incelenir ve irdelenir. Ne var ki Yahudilik (Judaizm) ve Musa Peygamber’den nasıl ne ne şekilde bir etkileşim olduğuna dair tatmin edici felsefi bir açılım veya yoruma pek rastlanmaz Philon’un dışında.                                Bu konuda  farklı kaynak ve yorumlar bekliyorum.  Eski ve unutulmuş kaynaklara bir fener, bir ışık tutacak olan olursa çok anlamlı bir açılım olacaktır.

Füsun Kankat

 

 

 

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7358 (20120805) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder