5 Ekim 2012 Cuma

PORFİR AĞACI'NDAN KABALA FELSEFESİ'NE DİNİN RASYONEL SINIRLARI

       Porfir Ağacı’ndan  Kabala Felsefesi’ne  dinin  rasyonal  sınırları

Mutluluğa sanat, sevgi ve felsefe yollarından  varılabileceğini bendeniz hep söylerim, ancak bunu benden çağlar önce  felsefe tarihine geçmiş  büyük düşünür Plotinos  söylemiş olduğuna göre doğru yoldayım demektir. Tanrı’yı sanatçı duyulur alemde, seven kişi insan ruhunda, filozof anlaşılır alemde arar. Ne var ki tanrıya ancak felsefesel bir kendinden geçişle varılır, düşünceyle varılan gerçek sanatı ve sevgiyi aşar, sanatla ve sevgiyle varılanın ancak soluk birer gölgeden ibaret olduğunu ortaya koyar ve insanı tanrısıyla birleştirir. Anlaşılır aleme götüren yöntem, Platon’da olduğu gibi “diyalektik” yani “eytişim”dir. Eytişim Plotinus’ta, Platon’da da olduğu gibi, doğruya vardıran bir mantık’tır: “Anlaşılır’a ulaşıncaya kadar birleştirir, toplar, böler. Diyalektik, felsefe demektir, genele doğru yürüyen bir uslamlamadır, bir akıl yürütmedir. 

Mısır Yunanlılarından Plotinos ( İÖ.204- 264), yeni-platonculuğun temel öğelerini  öğretmeni  İskenderiye’li Ammanios Sakkas’tan  öğrendiği halde, kurucusu sayılır. Çünkü Platonculuğun gizemsel yanını ,Antikçağ Yunanlılarının bütün düşünceci düşünürleriyle uzlaştırıp dizgeleyerek, o geliştirmiştir. Bu bakımdan Plotinosçuluk seçmeci bir öğretidir. Antikçağ Yunanlılarının bilgi sevgisi “philosophia”, tanrı bilgisi “Theosophia”ya dönüşmüştür. Plotinosçuluk, hristiyanlığın temellerini atan kilise  babalarının başlıca kaynağıdır; ama, Yahudi geleneksel öğretileriyle de önemli parelellikler gösterir. Kabala felsefesi’ni okurken ve tanırken bunları anımsamamak mümkün değildir. Aslında Plotinos’un öğretisi, türümcü kamutanrıcılık, yani bir başka deyişle “Pantheizm”dir ; çünkü ona göre her şey, evrendeki her şey,  Tanrı’dan çıkmıştır ve Tanrı’ya dönecektir. Bu çıkış, güneşin ışınlarının yayılması ya da bir kaynaktan su fışkırmasını dile getiren “Perilampsis” ( Yunanca )  deyimiyle terimler.  

Perilampsis terimi, Plotinos öğretisinin başkavramıdır. Bu yayılma ve fışkırmayı şöyle anlatır: “Bütün şeylerden önce ve kendinden sonra gelenlerden farklı bir şeyin bulunması gerekir. Bu, BİR olan’dır. O, hepsinin ilki olduğuna göre, kendi kendine yeter. Çünkü sonra gelen, önce gelene muhtaçtır ama önce gelen sonra gelene muhtaç değildir. Eğer birbirinden meydana gelen varlıklar varsa tümünün de doğrudan doğruya ondan gelmeleri gerekir. Eğer o bütün varlıkların birincisi ve Bir olan’sa, hepsinin en tamı ve en güçlüsü olmalıdır. Tamlık ve olgunluk içinde olansa kendiliğinde kalmaya katlanamaz, başka varlıklar meydana getirir. Bu sadece düşünen varlıklar için değil, bitkisel, cansız için de böyledir. Örneğin ateş ısıtır, kar soğutur. Özetle hiçbir şey, etkin olmamazlık edemez. Öyleyse en tam ve en olgun, nasıl kendiliğinde kalabilirdi ? “ Plotinos’un Ennead’lar  V.kitap, IV.,I

Bir olan deyimiyle dile getirdiği Tanrı’yı da şöyle tanımlar: ---Bir olan, bütün şeylerin hiç biri olmadığı içindir ki bütün şeylerdir. Bütün şeylerin hiç biri onda olmadığı içindir ki ondan gelirler. Bir olan TAM’dır, çünkü hiçbir şeyi aramaz, bir şeye muhtaç değildir. TAM olduğu içindir ki TAŞAR, taşmasıyla da kendinden ayrı bir şey meydana getirir. Böylece her şey bir olandır, ama hiçbir şey bir olan değildir.  Her şey bir olandır, çünkü varlığını ondan alır. Oysa kendiliğinde kalır. Nasıl ki çizginin bir önceki noktası  bir sonraki noktada  yok olmaz. ---Ennead’lar V. Kitap --- Plotinos, bu deyişle, Tanrı’nın varlıkları meydana getirmekle tözce eksilmediğini  anlatmak ister. Şöyle der: --O, hiçbir yerde olmadığı içindir ki her yerdedir.---Bir olan, gerçekten biriciktir. Plotinos’a göre;  Tanrı’dan ilk önce us dünyası yayılır, ondan ruh dünyası yayılır, ruh dünyasından da cisimler dünyası yayılır. Evren böylelikle üç aşamada oluşur.  Varlaşma us dünyasıyla  başlar. Ondan da ruh dünyası fışkırır. Orada cisimsiz ruhlar vardır, us bütünüyle bulunmaktadır. Us, sonsuza dek bölünmez ve dağılmaz kalır. Orada ruh da bölünmez ve dağılmazdır ama özünde bölünme ve dağılma vardır. Ruhun bölünmesi,  us dünyasından uzaklaşması ve cisimleri meydana getirmesiyle olur.

Ruhun bölünmesi,us dünyasından uzaklaşması ve cisimleri meydana getirmesiyle olur. Nitekim, bu yüzden, ruh cisimlerde bölünür,---denir. O halde nasıl olur da, hem de ve aynı zamanda, bölünmez olarak da kalır? Şu anlamda ki usdan tümüyle uzaklaşmış değildir, kendinin bir bölümü cisimlere girmez, cisimlere girmeyen bu bölümün özüysebölünmezdir. Platon’un , ruh bölünmez bir özle cisimlerde bölünen bir özden yapılmıştır, sözü şu anlama geliyor: Ruh us dünyasında kalan bir özle bu öze bağlı kalarak merkezden çıkan bir yarıçap gibi, buraya kadar uzanan bir özden yapılmıştır. Bunun içindir ki hem bölünür, hem de bölünmezdir. Ruh cisme bir bölümüyle değil, bütünüyle girer.Bunun içindir ki bölünmüş değildir. Ama cismin bütününü kaplar, bunun içindir ki bölünmüştür. O, devinimsizdir, ve bir şey yapmış değildir. Bir yüzün bir çok aynalardaki yansısı gibi sadece kendini bütünüyle yansıtmıştır. ( Eneades I, IV )  Ruh, hiç kuşkusuz Platon’da olduğu gibi, Plotinos’da da ölümsüzdür. Biz her birimiz ölmez miyiz? Yoksa bütünüyle mi yok oluyoruz?  Bunu doğayı izleyerek öğrenebiliriz. İnsan basit bir varlık değildir, bir ruhu ve bir bedeni vardır. Bu beden ruhun aletidir. Her ikisinin de doğasını incelersek bedenin karmaşık olduğunu ve sürüp gidemeyeceğini görürüz. Usumuz yani zihnimiz ve duyularımız, bunun böyle olduğunu tanıtlıyor. Onun zamanla bozulduğunu , çözüldüğünü, her türlü kayıplara uğradığını  ve aslına döndüğünü görüyoruz. Bir cisim başka bir cismi başkasına dönüştürür ve yok eder. Doğan şeylerin her birini ayrı ayrı ele alsak bile onların tek bir bütünlük içinde olmadıklarını görürüz. Biçim ve özdek olarak ikiye bölünmüşlerdir. En basit cisimler bile bu özelliği taşır. Bundan başka cisim olarak bir büyüklükleri vardır. Küçük bölümlere ayrılır ve parçalanırlar, demek ki bozulur ve yok olurlar. O halde beden, varlığımızın bir bölümü ise bütünüyle ölmez değiliz. Bedenimiz, ruhumuzun bir aleti olduğuna göre ancak belli bir zaman için verilmiştir. Ne var ki insanın temel bölümü, insanın asıl kendisi, bir özdeğin( material) biçimi ve bir aletin kullananı gibidir. İki anlamda da insan RUH’tur. Hangi sağduyulu kimse böylesine bir varlığın ölmezliğinden kuşkulanabilir?  Plotinos’a göre –üç basamaktan inerek varlaşan insan, çift yanlı merdivenin öteki üç basamağından çıkarak Tanrı’sına dönecektir. Çıkış basamaklarının birincisi algı, ikincisi us (akıl), üçüncüsü gizemsel sezgidir.—İnsan önce duyulur şeyleri algılayacak, sonra anlakalır şeyleri uslamlayacak ( akıl yürütecek), sonunda da esrime ( Yunanca Ekstasis )ile gizemsel sezgi ye yani Theoria’ya erişerek Tanrı’sına kavuşacaktır.  İnsan yaşamının ereği (amacı) budur.

Kabala felsefesini okurken ve düşünürken bütün bunları  okuyanın yorumlarına sunmak istiyorum, daha doğrusu  benzer noktaları sormak ihtiyacıyla bu çalışmayı oluşturmaktayım. En yüksek evre Tanrı ile olan birliktir. Doğu anlatımı ile “Vahdet’i Vücut” felsefesi ( tasavvuf), bu yalnızca  bir esrime-ecstasy durumu içinde olmaktır. Burada ruh, kendi düşüncesini aşmaktadır. Tanrı’nın ruhu içinde kendisini kaybeder, Tanrı ile bir olur. Bu, Tanrı’ya mistik bir geri dönüştür.

Bu dizge, Yunan felsefesi ile Doğu Dininin bir birleşimidir. Aşkın Tanrı öğretisi içinde dinsel bir yapıdır.Her şeyi algılama bakımından kamutanrıcıdır.  ( Pantheizm )  Plotinus’un öğrencisi olan Porphyry ile Yeni-platonculuk devam eder. Porphyry (İÖ.232-304), hocasının felsefesini geliştirmekten çok onu açıklamaya girişmiştir. Çilecilik ve popüler din düşüncelerini  vurgulamıştır. Ayrıca Pisagor’un yaşam öyküsünü kaleme almış ve Platon ve Aristo’nun dizgeleri üzerine yorumlamalarda bulunmuştur. Aristoteles mantığının yeni-platoncu bir yorumunu yapmıştır. Kavramların eski mantıktaki bağımlılıklarını ve aşama sıralarını gösteren bu şema PORFİR AĞACI deyimiyle onun adına bağlanmıştır. Bir ağacı andıran bu şemanın gövdesi, birbirinden türeyen cinslerden, dalları da o cinslerden türeyen türlerden meydana gelir. Kökte töz ( cevher) vardır, bu kökten cisimli ve cisimsiz olmak üzere iki dal türer. Bu dallardan cisimli olanı cisimler türetir. Gövdeye katılan cisimler canlı ( Animé) ve cansız olmak üzere iki yeni dal türetir. Gövdeye katılan canlıdan yaşayan türer, ondan da duygulu ve duygusuz olmak üzere iki dal türer. Duyguludan türeyen hayvan cinsinden uslu ve ussuz olmak üzere iki yeni dal oluşur. Bunlardan uslu insan oluşturarak, gövdeyi geliştirir ve en tepeye çıkarmış olur. Tözden insana varan bu oluşma, Yeni-platoncu yorumla Aristoteles’çi bir oluş anlayışını dile getirir.

Şimdi, Kabala felsefesi ile ilgili yorum yapacak olursak; önce anlam olarak açmak gerekirse, Kabbala, İbranice “kibbel” kökünden türetilen bir sözcük ve “gelenek”anlamına geliyor. Kabbalah, Tevrat’ın açık anlamlarının altındaki gizli anlamları dile getiren harf ve sayı gibi simgelerle varlık-birliği yani Vahdet’i Vücut düşüncesini ileri süren bir Yahudi yapıtıdır. Sanıldığı kadar eski  olmadığına göre;

Pythagoras, Platon, Aristoteles,  Plotinos, İamblikhos, Proklos gibi eski Yunan düşünürleriyle ve hatta Scotus Eriugena  gibi Ortaçağ Hristiyan düşünürlerinden belli izler taşımaktadır. Kabbala, belli bir zamanda yazılmış değildir ve oluşması yüzyıllarca sürerek ortaçağın sonuna doğru tamamlanmıştır. Sefer Jezirah ( Yaratımın Kitabı ) ve Sefer Hazzohar ( Işığın Kitabı) adlarını taşıyan iki kitaptan oluşmaktadır. Bir ve tek olan Tanrı’nın gücünü, en yetkin ve Mutlak Varlık olduğunu anlatan, oluşumu ve ruhun ölümsüzlüğünü, ruh göçünü ve “Evrenin İlahi Planı”nı anlatan insanlığın en mütekamil  teolojik felsefesi olduğu  yatsınamaz bir gerçektir.  Bütün bunları okurken anımsamadan geçemiyeceğim iki düşünürü daha buraya ilave etmek istiyorum; ruh göçü ile ilgili olarak Pithagoras derken Orphik-Pythagorasçı izler hissedebiliyorum, ayrıca Anaximandros ve de enkarne olma konusu ile ilgi olarak Uzakdoğu dinlerini anımsatıyor. Ortaçağ felsefesi ile ilgili olarak –dogmanın evriminde biçimsel etmen olması nedeniyle—Gnostikleri de düşünmeden geçemiyorum.

Her felsefi çalışmada olduğu gibi yine şimdi burada, konuyu ucu açık ve tam olarak bitirilmemiş sayarak sofistlerin dialoglarındaki  gibi sonlandırıyorum...

Aslında bir sonraki yazımda uzun uzun Pythagoras’ı ve mathematalarını masaya yatırmak arzusundayım. 

Tüm krallıkları taçlandıran en büyük Krallık ve tüm evreni aydınlatan bilgelik ışığıyla daima aydınlatsın bizleri... 

 

Füsun  Kankat

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7552 (20121005) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder