12 Mayıs 2014 Pazartesi

Kıta Felsefesi, Ada Felsefesi ve Amerikan Felsefesi Üzerine ( Bölüm 2 )

17.YÜZYIL  FELSEFESİ  VE  YENİÇAĞ  RATİONALİSTLERİ

Rönesans'ın elde ettiği kazançları derleyip düzenleyen, bunlara dayanarak birliği olan bir dünya görüşüne varmayı  deneyen bir yüzyıldır. Yeniyi arar, temeli antik çağdır. Bu yüzyılda farklı düşünürler ve bunların farklı sistemleri olmakla beraber; esasta, metotta ve amaçta birleştiklerini görüyoruz.        Aynı farklılık antik çağda da vardır. Miletli, Elealı filozoflar, Sofistler, Sokrates, Platon, Aristoteles, Epikürosçular, Yeni-Platonculuk, Stoacılar...  Bu zengin tablo Ortaçağ'da monoton bir hal alır; ancak Rönesans etkisiyle 17.yüzyıl felsefesinde de aynı renkli tabloyu buluruz. Ortaçağ'ın filozofları hakikate sahip olduklarına ve bu hakikatin de dinin doğmalarında olduğunu kabul ederler. Oysa 17.yüzyıl felsefesi matematik ve fiziği bilgi örneği olarak almışlardır. Rönesans'ın sonlarında hızla gelişen matematik, fizik, tabiatın yapısını matematik kavramlarla kavrayabileceğimizi göstermiştir. Artık rational yapılı olan tabiatı ratio (akıl) kavrayabilecek durumdadır. Tanrı'nın bir yandan evrene, öbür yandan insan ruhuna matematiksel ilkeler yerleştirmiş olduğu kabul edilir. Böylece (akıl- tabiat) uygunluğuna inanılır. Çünkü her ikisi de matematiksel yapıdadır. Yapılacak iş tabiatı incelerken matematiksel bir metot tatbik etmektir.

Sonuç olarak 17.yy felsefesinin ana dayanağı matematik ve fiziktir. Descartes analitik geometrinin , Leibnitz differansiyel ve integral  hesabının kurucularıdır.  Skolastiğin aksine deney ve gözlem metodu tatbik edilir. Nesneler içinde artık gizli bir kuvvet yoktur. Kopernic  ve Galileo  1- gözlerimizle gördüğümüz görünüşü, 2- Kilisenin dünya görüşünü, 3- Ortaçağ'ın resmi felsefesi olan Aristo felsefesini yıkmıştır. Çünkü dünya bir çok gezegenler ve evren içersinde bir nokta gibi kalmıştır. Oysa Ortaçağ'da kainatın merkezi dünya olarak kabul edilmiştir. Newton, çekim kanununu bulmakla "cisimlerin özü gereği düşer" düşüncesini yıkmıştır.

17.yy felsefesinde ön planda gelen metot problemidir. Bu metot da  matematiksel bir karakter taşır.         Bu yüzyıl ile başlamış olan Yeniçağ Rationalistlerinin teker teker düşünüşlerini ve kendilerine özgü Rationalizm özelliklerini burada belirtmeye gerek yok; ancak "17.yüzyılda Descartes, Leibnitz, Spinoza, Malbranche, Grotius, Hobbes ve Pascal , 18.yüzyılda da Kant'ı Yeniçağ'ın Rationalist  filozofları olarak görüyoruz", deyip Empirizm'le Rationalizm'i karşılaştırmada bizi ilgilendirecek olan ve daha bir değişik yönde oluşları bakımından (ileri bir rationalist görüşte, Empirzm'e kaçan düşünüş özellikleri gösteren ) filozofları söz konusu etmemiz gerekiyor:                                                                                           İşte İlkçağ için nasıl Aristoteles'i  duyguya yer veren bir ileri ve aydın Rationalist olarak ele aldıysak bu çağ için de KANT'ı ve hatta PASCAL'ı alabiliyoruz.                                                                         

KANT  (1724 - 1804);  gençlik devresinde ilkten "Doğmatik Rationalistler" in fikirlerini benimsemiş, yani akıl aracılığıyla değişmez ve mutlak bilgilerin elde edilebileceğini zan ve kabul etmişti. Ne var ki olgunluk döneminde Empirist bir düşünür olan David Hume'un etkisinde kalarak biginin meydana gelmesinde duyu unsurunu benimsemiştir. Kant'a göre 1- Akıl dünyası 2- Nesneler dünyası .  Nesneler dünyasında  a- Fenomen  b- Noumen bulunur. Biz fenomeni bilebiliriz, noumeni bilemeyiz.                            Fenomen dünyasına ait bilgiler ona göre şöyle meydana geliyor:  Duyu organlarının işlemesi Anlık (Müdrike)nin  işlemesi ve çalışması ile.                                                                                                                               Duyu organlarımızdan gelen izlenimlerin deneyden gelmeyen tamamen Rational olan mekan (uzay) ve zaman unsurları kabul eder. Böylece Kant, Rationalist bir tutumla duyarlıkta da salt (deneyden gelmeyen) kavramlar kabul etmiştir.                                                                                                                             Duyu organlarından gelen izlenimler anlığın kalıplarında bir biçim (form) olarak yargıları meydana getirirler. Böylece akıl Nesneler dünyasına değil, Nesneler dünyası Aklın kanunlarına uyar. Kant'ın deyimiyle " Salt Anlık, fenomenlere kanunlarını dikte eder".

Rationalist görüş ile Empirist görüşü uzlaştırırken benzer yönlere değindiğimizde Kant'ın D. Hume'un etkisindeki düşüncelerinden kısaca bahsederek Pascal'ın Rationalizmini belirtelim:

PASCAL, İrrationalist bir düşünce tarzı ile salt akılcılığın karşısındadır. "Herşey akla uygun değildir" der.  "Aklın olmadığı her şey  var olmaktan geri kalmaz".  Duygucu bir düşünürdür Pascal .  

İşte Rationalizm hakkında yapılan açıklamadan anlaşılıyor ki bu meslek Sokrates'ten Kant'a kadar  açıklama şekillerini az çok değiştirmiş, kendi görüşü dahilinde kendi eksiklerini görerek onları düzeltmeye çalışmıştır. Yani Rationalizm, ilk meydana geldiği şekillerde olduğu gibi "bilgilerimizin doğuştantan geldiğini" zamanla savunamaz hale gelmiştir. Deneyden gelen bilgiler olabileceğini de anlayan Rationalistler, Sokrates ve Platon anlamındaki açıklamalarından uzaklaşmış, deneye de yer vermek zorunda kalmışlardır.

AMPİRİZM  HAKKINDA :

"Bilgilerimizin kaynağı nedir?" sorusuna "deney"dir diye cevap veren ve Rationalizm kadar uzun bir geçmişe sahip olan bir meslek olarak ortaya çıkan Ampirizm; Rationalistlerin aksine, bilgilerin kaynağı olarak "akıl" değil, "deney"i kabul eder. Onlara göre doğuştan hiç bir bilgiye sahip değiliz. 

Yalnız bilgi ve fikirlerimiz değil, aklımızı kullanmada rol oynayan akıl prensiplerimiz de doğuştan gelme değildir.  Keza koyu rationalist filozofların iddia ettikleri şekilde, Allah'a, sonsuzluğa, kemale, matematik tanımlara, aksiyomlara... ait bilgilerimiz de "doğuştan gelme" değillerdir.  Bunların doğuşla hiç bir ilgisi yoktur. İşte empirist filozoflar, bütün bunların ve zihinde var olan diğer türden bütün bigilerin deney sonucunda elde edildiğine inandılar.  Bu şekil fikir tartışmalarının geçmişi çok uzundur ve içeriği çok zengindir. Ampirizm'in geniş tarihi incelecek olursa zamanla ampirist filozofların da "akla" yer vermek eğilimini gösterdikleri göze çarpar. Nasıl ki rationalistler zamanla deneye yer vermek zorunda kalmışlarsa, Ampiristler de zamanla öyle "akla" yer vermek zorunda kalmışlardır.              

Ampirizmin ilk temsilcileri İlkçağ Yunan'da olup bunlar daha çok duyu organlarımızın bildirdikleri duyumları esas almışlardı. Duyularımızın bildirdiği duyumları "gerçek bilgiler"miş gibi kabul eden ampirizmin bu şekline "Sensüalizm = Duyumculuk" adı verilir. Yani Ampirizm'in ilk şeklidir ve tamamen duyumları kabul eder. (Demokrit,  Epikür gibi)

Sensüalist açıklamalardan uzaklaşan ampirizm, sistematik anlatımını İngiliz filozofu  J. Locke'un felsefesinde bulur. John Locke, David Hume, Stuart Mill,  Herbert Spencer, Fransa'da ise Condillac.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder