12 Mayıs 2014 Pazartesi

Kıta Felsefesi, Ada Felsefesi ve Amerikan Felsefesi Üzerine (Bölüm 3)

18.YÜZYIL  AYDINLANMA  FELSEFESİ

 

Aydınlanma, insanın düşünme ve değerlendirmede din ve geleneklere bağlı kalmaktan kurtulup kendi aklı, kendi görgüleri ile hayatını aydınlatmaya girişmesidir. 18.yy felsefesine "Aydınlanma felsefesi", bu felsefenin içinde yer aldığı tarih dönemine "Aydınlanma Çağı" denir.  Burada aydınlanmak isteyen insanın kendisi, aydınlatılması istenen insan hayatının anlam ve düzenidir.  Bu da tipik bir tarihi fenomendir: İnsanlık tarihinde bir zaman gelip de hayatın düzenini ayarlamış olan değerler, formlar canlılıklarını yitirince, yeni bir düzene kılavuzluk edecek ideler aranır. İşte Yeniçağ'ın aydınlanması da bu çeşitten bir arama ve bulmadır.

Aydınlanma; sadece 18.yy'ı değil, Ortaçağ'ın kapanmasından bu yana bütün bir dönemi içine alır. Avrupa'da insanın hazır bulduğu gelenek şemalarından kopup hayatın düzenini  kendi aklı ile bulmaya girişmesi, Rönesans'la başlar. 18.yy bu gelişmede en yüksek noktadır; bu sürecin en arınmış, en klasik formuna ulaşmasıdır. Özellikle 18.yy'a "Aydınlanma Çağı" denmesi bundandır.

Geniş anlamıyla  Aydınlanma, Ortaçağ'ın kapanmasıyla, Ortaçağ'ın hayat anlayışına karşı yeni bir dünya görüşü olarak ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeyi açan Rönesans,  transcendent olan yani kökü ve ereği bir üst dünyada bulunan bir hayat düzeninden , immanent (kökü ve ereği bu dünyada bulunan) bir hayat düzenine geçişin başlangıcıdır.  Bu geçişte Rönesans düşüncesi kendini bütün tarihi otoritelerden bağımsız kalmaya , dünya ve hayat üzerindeki görüşlerine sadece deneyin ve aklın sağladığı doğrularla şekil vermeye çalışmış, Ortaçağ'ın statik gelenekler şemasını kırıp düşünme ve değerlemede özgürlüğe ulaşmayı bu yolla denemiştir. Ancak, Rönesans bu planını tam olarak gerçekleştirememiştir.  Çünkü Rönesans, bir geçit çağıdır. Geçit üzerinde bulunan, geride bırakılan ile  kendisine varılmak isteneni ister istemez bir arada bulundurur. Onun için yeni bir dünya görüşünü aramada ilk denemeleri yapan Rönesans düşüncesinin formülleri tabii olarak henüz bulanıktır, sallantılıdır; bu düşüncenin henüz bütünlüğü yoktur, parçalıdır. Rönesans "yeni"yi  arama yolunda bir kaynaşma,  çoşkun bir araştırma çağıdır.

17.yy'da ise Rönesans'dan kalan ilke ve buluşları derleyip birleştiren birliği olan bir dünya görüşü meydana getirmeyi  deneyen bir yüzyıldır; esas karakteri de 1- Fiziko matematiği bilim örneği olarak alması ve  2- Rationalizm'idir.

Rationalist görüşün zıttı olan Ampirizm'i yani deneyci felsefesini tüm ayrılıklarıyla daha iyi belirtebilmek için bu felsefi sistemin geliştiği çağı incelemek gerekir. Bu da bu felsefi görüşü meydana getiren tarihi ve sosyal nedenler üzerinde durmak demektir:

18.YÜZYIL FELSEFESİNİN ESASLI ÖZELLİKLERİ:

1- 18.yy, bir Descartes'da, bir Spinoza'da bulduğumuz bu çeşit metafizik construction'lardan uzaklaşacaktır. Bu yüzyılda, kılı kırk yaran metafizik düşünceyi şüphe ile karşılamayı,  ondan bir bıkma ve ayrılmayı bulacağız. Metafizik spekülasyonlarla şiddetle savaşan 18.yy düşüncesinin bir karakteristiğidir bu. ( Bir sağ duyu felsefesi )                                                                                                         2-  18.Yüzyıl felsefesi bütünüyle akla güveni yitirmez. Tam tersine bu düşünce akla inanıp güvenmede kendinden önceki yıllardan daha ileri gider. Yeni tabiat bilimi, tabiatın yapısını doğru olarak kavramakla insana tabiat üzerinde hakim olmak yollarını açmıştı; bu da insan aklının nesneler üzerinde egemen olduğu bilinç ve gururunu getirip yerleştirmişti.

3-  Aydınlanma Yüzyılının ideali; bilginin ilerlemesine dayanan intellektüel bir kültürdür.  Aklın aydınlattığı doğrular (hakikatler ) ile beslenecek olan bu kültür sonsuz bir ilerlemeye adaydır.                       Akla karşı beslediği bu güven yüzünden  Aydınlanma Düşüncesi geleneklerin köleliğinden kurtulacağına, kaderini kendisi kendi eliyle düzenleyeceğine, insanın özgürlük ve mutluluğunun boyunu arttıracağına inanır. Bu güvenle tarihin oluşturduğu bütün kurumları aklın eleştirmesinden geçirir.                                                                                                                                                                                Toplumu, devleti, dini ve eğitimi aklın ilkelerine göre yeni baştan düzenlemeye girişir. Aklın yoluyla gelişip ilerleyen intellektüel kültür üzerinde insanlığın birleşeceğine inanır.

4-  Düşünürleri önemli düşünüp çalışan veya bilimin exact ifade formunu kullanan birer filozof olmaktan çok büyük yazarlardır. Lock ve Voltaire gibi. Bunlar yazılarında milli dillerinin geniş çevrelere de yayılmasını sağlamışlardır. Artık felsefe (geniş çevrelerde) eğitim ve yetişimde yer alıp dergiler, toplantılardaki tartışmalar, ödüllü yarışmalar, genel kitaplıklar, edebiyatla iş birliği yaparak pek geniş bir aydın çevreye yayılır.

5-  Layik bir dünya görüşünü temellendirip, bu layik görüşü hayatın her alanında gerçekleştirmeye çalışır.

6-  Akla yer veren intellektüel kültür anlayışı aynı zamanda çözülmeye yüz tutar.                                                             

Rationalist anlayışı yıkacak karşıt görüşler ortaya çıkar. Bu yüzyılda mesela Shaftesbury akıl inancı karşısında "güzel karşısındaki coşuyu"     güzellik idealini koyacaktır. Rouseau, tek yanlı akıl karşısında (akla değer vermekle beraber) "canlı duyguyu" savunacaktır. Böylece akıl ve duygu fikirleri karşılaştırılarak rational anlayışı çürütecek, irrational faktörler ortaya çıkacaktır. Bundan da Rationalizm'                       (Akılcılık )  den duygucu "sensüalizm= ilkel empirizm" ve deneyci empirizme geçme durumunu görebiliyoruz. ( D. Hume,  Voltaire )

Artık iç güdülere ve duyguya yer veriliyor. Bununla beraber yönetici ide yine akıldır. 18.yy'da  KANT bunu sarsar: "Aklın gücünün nereye kadar varacağını bu yetinin de bir sınırı olduğunu " gösterir.             7-  18.Yüzyıl AYDINLANMASI, İNGİLTERE'de başlamış, Fransa ve Almanya'ya geçmiştir. Onun için bu yüzyıldaki duygu ve iç güdüye yer veren Empirist ( Duygu ve Deneyci )  anlayıştaki felsefeye ADA FELSEFESİ  denir.

İngiltere'de deneyci ( Locke, Hume, St. Mill, H. Spencer ), Fransa'da o zamanki sosyal-politik duruma uyarak çok radikal bir karakterde ve Rationalist, Almanya'da ise daha çok mistik-rationalisttir.

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder