23 Nisan 2012 Pazartesi

SANAT VE DİN

                                                SANAT  VE  DİN

20 ve 21 Kasım tarihlerinde her zamanki mabet ziyaretlerimde yine kendimden geçtim. Katedralim Süreyya Opera Evi, Başrahip Suat Arıkan ve benim ruhumu aydınlatan azizem Deniz Yetim...

Soprano Deniz Yetim, her şeyiyle olmuş bitmiş görkemli bir düğün pastası gibi, sadece üstünün süslemesi ve son detayları kalmış olabilir. Yakın geleceğin Leyla Gencer’i .

Sesinin nerede doruklara dokunacağını , nerede en kısık ve dokunaklı minimim tonlara düşeceğini mükemmel ayarlayabilen , daha doğrusu sesini en iyi yönetebilen bir tanrıça gibi. Bütün salonu alıp yüreğine sokan, atmosferi hemen değiştiren bir güce sahip. Özellikle Verdi’nin Maskeli Balo’sundan Amelia’nın aryasında sesinin gücünü ve büyüsünü tamamen bizlere gösterdi. Konumu gereği tek tepki vermeyen galiba Suat Arıkan’dı. (Gündüz yarışma boyunca jüri başkanıydı)  F.Cilea’nın Adriana Lecouvreur adlı  eserinden Io Sou L’umile Acella aryasını okurken teatral edası bütün izleyenleri büyüledi. Jüride Londra, Roma ve Viyana Operalarından üyeler vardı.  Zaten  de birinciliği konser sonunda açıklandı.  Hepsi de birbiriden güzel ve iyi yetişmiş genç sanatçılardı aslında. İkinci ve üçüncüler  çift seçildi.

Katoliklerin güzelliğe saygının kökeni M.S. üçüncü yüzyılda güzellik ile iyilik arasında bir bağ kuran Yeni Platon’cu felsefeci Plotinus’a kadar uzanır. Plotinus’a göre güzel olan; anlamsız, bencil, ahlaksız ve kaba bir şekilde çekici olmaktan uzaktır. “Güzellik” ; sevgi, güven, kibarlık ve adalet duygusu gibi erdemleri bize anımsatır. Plotinus’un felsefesi; güzel çiçeklere , sütunlara, iskemlelere baktığımızda ahlaki nitelikleri anımsayacağımızı ve böylece de bu niteliklerin kalbimizdeki yerinin bakışlarımızla sağlamlaşacağını ileri sürer. Ona göre çirkinlik, kötülüğün bir alt dalıdır.

Plotinus’tan Aquina’lı Thomas’a, P. Abelard’a;  Rafaello’dan  Titian’a ve daha birçok birçok hayatı güzelleştiren ve bunu yaparken de düşündüren felsefeci ve sanatçıya insanlık minnetterdır.

Alman felsefeci Hegel, sanatı;  “düşüncelerin duyusal sunumu “ olarak tanımlar. Hegel’e göre sanat,kavramları ifade etmenin görevini üstlenirken hem aklımıza, hem duyularımıza seslenir. Güzel sesler, güzel hikayeler, görkemli  mimari yapıtlarda sunulurken insanın kötücül şeyler düşünmesi , kaba ve ahlaksız olması mümkün müdür?     Çok fazla etkilenmediğim müziksel gösterilerde ; tavandaki ve kirişlerdeki  borozanla melekleri kovalayan bulutların arasındaki azize resimlerini seyre dalıyorum. Başımı kaldırıp tavan  resimlerini incelemekten hiç çekinmiyorum.( O da kalıcı bir sanat eseri olduğuna göre...)

Ortaçağ’dan bu yana katedralleri;  insan ruhunu en çok etkileyen, görkemli, merhamet, acıya dayanma, hayatın amacının sadece keyif olmadığını vurgulayan heykeller ve resimlerle donattıkları gibi; bu eserleri aynı zamanda insanı sakinleştiren ve düşündüren anlamlı müziklerle birleştirmeyi de başarmışlar. D. Scarlatti veya Bach’ın ermiş passionlarını, missalarını dinleyen biri kendini niye kötü hissetsin ki ?   Sanat ve din, çağlar boyunca iç içe harmanlanmış bir olgu iken günümüzde dindışı veya seküler yaşam tarzımızı anlamlandıran, ruhlarımızın ihtiyacı olan şifa alanı sanat ise mabetlerimiz de opera evleri ve müzelerdir.  Onlarsız hayat kuru ve yavan...   Şimdi sabırsızlıkla yeni tanrıçam  Deniz  Yetim’in  opera sahnelerinde rol alacağı ve onun elmas gerdanlıklı zengin sinesinden koparak ruhumuza işleyen lirik nağmelerini  dinleyebileceğim günleri bekliyorum: Andrea Chenier’de, Manon Lescaut’da, I puritani’de,  Werther’de.........Şan birincisi  Deniz bizleri kendimizden geçirdi. Bravo Deniz, Bravossimo !.....Bu sararmış  Kasım ayı günlerinde büyük bir okazyondu  şan yarışması günleri

 

 



__________ ESET NOD32 Antivirus tarafından sağlanan bilgiler, virüs imza veritabanı sürümü: 7078 (20120423) __________

İleti ESET NOD32 Antivirus tarafından denetlendi.

http://www.nod32.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder